NUMARALI
HADİS-İ ŞERİF:
حَدَّثَنَا
مُحَمَّدُ
بْنُ عَمْرٍو
الرَّازِيُّ
حَدَّثَنَا
جَرِيرٌ عَنْ
مَنْصُورٍ
عَنْ
مُجَاهِدٍ
عَنْ
مُوَرِّقٍ
عَنْ أَبِي
ذَرٍّ قَالَ
قَالَ
رَسُولُ
اللَّهِ
صَلَّى
اللَّهُ
عَلَيْهِ
وَسَلَّمَ
مَنْ لَاءَمَكُمْ
مِنْ
مَمْلُوكِيكُمْ
فَأَطْعِمُوهُ
مِمَّا
تَأْكُلُونَ
وَاَكْسُوهُ
مِمَّا
تَلْبَسُونَ
وَمَنْ لَمْ يُلَائِمْكُمْ
مِنْهُمْ
فَبِيعُوهُ
وَلَا
تُعَذِّبُوا
خَلْقَ
اللَّهِ
Ebu Zerr r.a.'den demiştir
ki: Rasulullah (s,a.v..) şöyle buyurdu:
"Kölelerinizden,
siz(in emirlerinizle uygun hareket edenlere, yediklerinizden yedirin,
giydiklerinizden de giydirin, onlardan siz(in emirleriniz)e uygun hareket
etmeyenleri ise satınız. Allah'ın yarattıklarına işkence etmeyiniz."
İzah:
Ahmed b. Hanbel; V,
168, 173.
Mevzumuzu teşkil eden
bu hadis-i şeriflerde:
1. Bir kimseyi
annesinin veya babasının milliyetinden ya da renginden dolayı ayıplamanın
cahiliyye adetlerinden olduğu açıklanmakta,
2. Köleleler dayak
atılması veya işkence edilmesi yasaklanmakta, kölelere yapılan haksız
muamelelerin insanı cehenneme sürükleyeceği haber verilmekte,
3. Onların din
kardeşlerimiz olduğu ifade edilerek Allah'ın köle sahiplerine verdiği bazı
imkânların kendilerine emanet olarak verildiği hatırlatılmakta ve bu
nimetlerin kölelerin aleyhine kullanılmaması, efendinin, yediğinden kölesine de
yedirmesi, giydiğinden ona da giydirmesi emre-dilmektedir. Ayrıca, kölelere
efendilerinin meşru emirlerini yerine getirdikleri sürece kendilerine bu
şekilde muamele etmeye devam edilmesine rağmen verilen emirleri yerine
getirmemeye başlamaları halinde ise, işkence ve sopaya başvurmadan satılmaları
istenmekte,
4. Takat
getiremeyecekleri şeyleri onlara yüklemek haram kılınmakta, onlara böyle bir
yük yüklendiği takdirde onlara yardım etmek icabettiği açıklanmaktadır.
Kadı Iyaz'ın
açıklamasına göre mevzumuzu teşkil eden bu hadis-i şe-riflerdeki kişinin yediği
yemekten kölesine de yedirmesi ve giydiğinden kölesine de giydirmesi ile ilgili
emirler farziyyet için değil, istihbab içindir. Öyleyse kişinin kölesine karşı
bu emirleri yerine getirmesi farz değil, müstehabtir. Ve "min ma'ye külü',
"min mâ yelbesü" cümlelerinin başında bulunan "min"
kelimesi "temyiz" için olduğundan kişinin müstehabbi yerine getirmiş
olması için her yediğinden ona yedirmesi, her giydiğinden önada giydirmesi
gerekmez. Ona yedirdiğinin kendi yediklerinden giydirdiğinin de kendi
giydiklerinden olması yeterlidir."
Metinde "felyüt'im
min ma ye'külü (yediğinden tattırsın)" Duyurulup da "fel yü'kil mimma
ye'kül: Yediğinden yedirsin" denmesi efendinin yediğinden kölesine karnını
doyuruncaya kadar olmasa bile bir miktar tattırmakla görevini yerine getirmiş
olacağına delâlet ettiği gibi "fel yut'im mimmâ yet'umu: Tattığı herşeyden
tattırsın" denmemesi ise kişinin tattığı her nefis yemekten yedirmesi
gerekmediğine delalet eder. Çünkü "taame" tattı, "et'ame"
de "tattırdı" anlamına gelir.
Binenaleyh, insan
çırağa, çobana, hizmetçiye ve köleye yediğinden yedirmeli, giydiğinden
giydirmeli, onlara hoş muamelede bulunmalı, yapamayacakla ı işi teklif
etmemeli; gönüllerini kırmamalıdır. Bir evin yemeğini pişiren hizmetçi elbette
o yemeğin kokusunu duyacaktır, pişirdiği yemeği yemekten ona da yedirmek) hele
sofraya çağırarak onu ayrı tutmamak ahlâkın en güzellerinden ma'dûddur ki, bu
hadislerin ifade ettiği mana da budur
İşte esir ve köle
denilince gözlerinin önüne eziyet, işkence tahkirden başka birşey gelmeyen din
düşmanları bu hadisleri ve müslümanlann bu husustaki muamelelerini bilseler
herhalde kıyas binnefs yapmakla müthiş yanıldıklarını anlar, biraz olsun
yüzleri kızarırdı!
Müslümanlar, hiçbir
vakit aldıkları esirlerin gözlerini çıkarmamış, onlara işkence ederek
öldürmemiştir... Fakat bu işi şimdi bize yalandan çeşitli suçlar isnad ederek
ayıplayan, Avrupalı'lar yapmışlardır.
Müslümanların
ellerindeki esir ve kölelere gösterdikleri evlad ve kardeş muameleleri her
tarif ve tasavvurun üstündedir. Bu sayede İslam âfa-kını güneşler gibi
aydınlatan nice benam ulema kölelerden yetişmiştir. Bunlar saymakla bitmez. Biz
yalnız bir misal verelim. İmam Şafiî'nin hadiste altın silsile diye isim
verdiği, İmam Malik, Nafi ve İbn Ömer (r.a) üç kişiden ibaret olup bunlardan
Hz. Nafi kölelikten yetişmedir.
Hz. Ebu Zer'in,
kendisini "siyah kadının oğlu" diye ayıpladığı köle Hz. Bilal-i
Habeşî'dir.
Hz. Ebu Zer hakkında
bilgi için bu eserimizin ikinci cildinin 34. sayfasına, Hz. bilal için ise
birinci cildin 280. sahifesine bakılabilir. Rebeze, Medine'ye üç konak uzaklıkta
bir köydür.